A
hmet Yesevi’nin “Divân-Hikmet” adlı eseri, onun hayatı ve ondan sonra, halk arasında Türk Dili vasıtasıyla Allah’a yakınlaşma niyetlerini ifade etmenin en tesirli bir ruhi kuvveti idi. Tahminlere göre, Ahmet Yesevi’nin “Hikmet” konusu altındaki el yazmaları, 15. asırdan itibaren meydana çıkmıştır.
“Hikmet”19. asır sonuna kadar, dar bir çevre içinde, Ahmet Yesevi’nin talebeleri tarafından ve Yesevi Tarikatının tekkelerinde çok okunuyordu. Lâkin halk “Hikmet“den uzakta kalmaktaydı. “Hikmet” ilk olarak 1887 Kazan şehrinde, 1880’de Taşkent’te ve 1881’de İstanbul da basılmıştır. Üç yıl içinde Türk aleminin üç kültür şehrinde(Kazan, Taşkent, İstanbul) “Hikmet”in basılması bu eseri okuyanların sayısı artırmıştı.
19. asır sonlarında yayınlanan “Hikmet”lerin nüshaları 3000’e yakın olmuştu. Bunun için basılan “Hikmet”lerile umum halka Yesevî talimatını anlatmışlardı. Ahmet Yesevî’yi halk arasında yayan ve onun fikirlerini geniş miktardaki halk gruplarına anlatan yegane kuvvet, Türkistanlı Türk-Müslüman kadınlarıydı.
Kadınlar arasında Ahmet Yesevî’nin hikmetlerini öğrenmek ve öğretmek faaliyeti Yesevî’nin hayatı devrinde başlamıştı. Onun kızı Gevher Şahnaz hanım, babasından öğrendiği hikmetleri, önce komşularına sonra etraflarındaki köy ve aul’lardaki kadınlar arasında okuyor ve onlara “Hikmet”i başka kadınlara öğretme üslûplarını da öğretiyordu. Bu ise Yesevî’den ve Gevher Şahnaz hanımdan sonra kadınların devamlı ananesi girmiştir. Bu an’ane on ikinci asır sonundan zamanımıza kadar, sekiz yüzyıl boyunca devam etmektedir. Gevher Şehnaz hanım devrinde “Hikmet”i öğrenmek, öğretmek ve okumak bir âdet haline girmişti.
Sonbahardan ilkbahara kadar “Hikmet”i okuyan kırk kadın-kızlar, köylerde, şehirlerin mahallelerinde, yurt’larda (çadırlarda) toplanıyorlar. Bunlar dört köşeli bir daire teşkil ediyorlardı. Rivayetlere göre bunlar Çiltanları tasvir ediyorlardı. Çiltan (Türkiye Türkçesi’nde çilten:Kırklar) hakkında Türkler arasında çok hikayeler var. Bunlar meleklerdir. Başka tasvire göre, kırıklar, kırk kişinin bir niyet toplumudur. Umumiyetle Çiltanlar, insanlara hayırlı olmak niyetini taşıyan toplumdur. Bunun için olabilir ki, kırk kadın-kızlar Yesevî Hikmetlerini umum olarak okumakla Allah yolunda hayırlı hareketlerde bulunduklarını ifade etmek istediğinde bulunmuşlardı.
“Hikmet”i ezberden okuyan kırk kadın-kızlar diz çökerek oturuyorlar. Onların arkasında dinleyiciler oturuyorlar. Ergenliğe yetişen erkek çocukları kadın-kızlar toplumuna almıyorlar. Ortada yeşil bir ağaç (1-1,5 metre yüksekliğinde) dikiyorlar. Hikmetler okunmadan önce dua okuyorlar. Dua ve hikmet okuma sesini aralarında bulunan ihtiyar hanım idare ediyor. Kırk kadın-kızlar, “bir defa bismillahirrahmanirrahim” dediktan sonra kırk defa da Allahu Ekber diye dua okuyorlar.
Bunun devamı olarak kırk kadın kızlardan birinci On-Kadın, “Hikmet”i okumaya başlıyorlar. Kalan üç onluk gruplar okumayı sırasıyla devam ettiriyorlar. Onluk gruplar “Hikmet” parçalarını seçmekte serbesttirler. “Hikmet”ten okuma merasimi iki saat kadar devam edebilir.
Okumanın sonunda kırk kadın-kız beraber “Hikmet’in Münâcât be-dergâh-ı kâdi’l-hâcât celle celâluhu” (Bütün ihtiyaçları yerine getiren yüce Allah’ın celâli yücedir, dergâhına münâcât) kısmının ilahi olarak söylüyorlar. İlahiyeye yavaş sesle başlanıyor; münacatın ortasında sesler yükseliyor; en sonunda yavaş-yavaş yüksek sesten sakin ses vermeye başlıyorlar. İlahi uygun bir makamla devam ettiriliyor. Hikmetler’in okunmasından sonra; “Pîr-i Türkistan” şerefi için dua okunuyor.
“Hikmet” okuma merasiminden sonra, çay içmeye başlıyorlar. Çay merâsimi vaktinde “Yesevîhan’lar Ahmet Yesevî”nin hayatı ve nasihatları hakkında hikâyeler söylüyorlar. Hikâyelerin çoğunluğu, Yesevî’nin Halvet’deki hayatından bahsediyor.
Sovyetler zamanında yasaktı
Bolşevizm devrinde, ayrıca, 1925-1989 arasında, Hoca Ahmet Yesevî’nin eserlerini okumak, insanlara onun talimatlarını bildirmek, onun zamanının ve günümüz büyük bir mütefekkir insanı, İslâm hayatında ilk defa dinî talimatın halka halkın dili ile anlatmaya cesaret eden ilim adamı sıfatında göstermek yasak edilmişti.
Hattâ, Yesevîciliğin gerici bir faaliyet ve bir hayal olduğunu da propaganda etmişlerdi; ama asırlardan beri kadınlar arasında devam ettirilen Yesevî Okulları, Bolşevizm devrinde de gizli olarak yaşatılmıştır. Kadınlar, iş yerlerinde ve ziraat işlerinde, imkân buldukları toplantılarda (meselâ, düğünlerde) Yesevî Hikmeti’nden parçalar okumuşlardır.
Türkistan kadınlarının Yesevîcilik ananesi, bir taraftan Pîr-i Türkistan’ın fikirlerinin halk arasında yayılmasına, genç nesillerin Yesevî talimatı için kazanmaya, Hikmet’in yaşamasına ve himaye edilmesine bir temel olarak hizmet etmiştir.
Kadınlar, Yesevîciliğin kan damarı olarak hizmette bulundukları hâlde, maalesef bu konuda araştırma yapılmamıştır. Kadınlar “Hikmet”i, okumaları ve “Hikmet”i ezberden gençlere öğretmeleri yoluyla Yesevî’nin dilini Karluk-Türkçesi olduğunu ifade eden fikirlerle beraber, Türk lehçelerini de günümüze kadar yaşatmaya imkân bulmuşlardır. Bu günkü Türkistan kadınları Yesevî ananesini yeniden yaşamaya başlamıştır.