Ahmed Yesevîler’in, Yusuf Has Hacibler’in, Kâşgarlı Mahmudlar’ın, İmâm-ı Buhârîler’in, İbni Sinalar’ın, Fârâbîler’in, Uluğ Beğler’in, Tirmîzîler’in, El-Bîrunîler’in, Hârezmîler’in, Serahsîler’in, Arslan Babalar’ın doğup büyüdüğü, dünyaya ilim irfân ışıkları saçtığı,Türklerin ana-yurdudur Türkistan!..
Hunlar’ın, Göktürkler’in, Uygurlar’ın, Karahanlılar’ın, Gazneliler’in, Selçuklular’ın, Harezmşahlar’ın devletler/imparatorluklar kurup cihâna adâletle nam saldığı, Türklerin ata-yurdudur Türkistan!.. Türkistan dâvâsı; doğusuyla-batısıyla, Türk milletinin topyekûn müşterek vatanı, tek fert kalıncaya kadar da temel dâvâlarından biridir.
Târih boyunca, Türkler’in hayat sürdüğü Kırım’dan Kerkük’e, Kerkük’ten, Gümülcine’ye, Azerbaycan’dan, Kıbrıs’a, Musul’a, Bişkek’e, Urumçi’ye kadar…bu yük, bir vazîfe olarak hepimizin omzundadır. Orta Asya, boydan boya Türkistan coğrafyasıdır ve ne yazık ki, bugüne kadar, bir taraftan kızıl Rusya’nın, diğer taraftan da kızıl Çin’inkıskacından kurtulamamış ve onların istilâlarına mârûz kalarak zulme tâbi tutulmuş, büyük mağduriyetlerin ötesinde, câmileri kapatılmış, insanları ölüme götürülmüştür.
Bugün îtibâriyle, Doğu Türkistan Türklüğünün büyük zulümlere mârûz bırakıldığı haberleriyle ortalık çalkalanmaktadır. Tarafsız haber ajansları, Çinlilerin, başta “Doğu Türkistan” ismine karşı olmaları bir yana, bunun söylenmesinin bile cezâyı gerektirdiğini beyan etmektedirler.
Doğu Türkistanlı’nın câmiye gitmesi değil, îmânı gereği oruç tutması, namaz kılmasıbile yasaktır. Çin; Doğu Türkistan’da şiddetli bir asimilasyon uygulamaktadır. 1949 yılında, Doğu Türkistan’ı işgal ettiğinde, orada, sâdece ikiyüz bin civarında Çinli yaşarken, bugün milyonlarca çinlinin yaşadığı herkes tarafından bilinen bir hakikattir. Elli milyona yakın Türk nüfus, açlığa ve sefâlete sürüklenmekte; Türk kızları, Çinlilerle evlendirilmeye zorlanmakta, böylece, asimilasyon politikaları hızla sürmektedir.
Ne yazık ki..Evet, ne yazık ki, dünya Türklüğü, bu vahim durum karşısında yeterince sesini yükseltmemekte/yükseltememekte hattâ, zaman zaman sessizliğe gömülmektedir. Doğu Türkistan’dan gelen haberler korkutucudur. Reuters’in 04 Aralık 2018 tarihli haberinde, “Birleşmiş Milletler’e göre 1 milyon civarında Müslüman Uygur Türk’ü Çin’in “eğitim merkezi” olarak dünyaya lanse ettiği toplama kamplarında tutuluyor.”
Doğu Türkistan dâvâsının (merhûm) lideri İsa Yusuf Alptekin, seneler öncesinde, Türk Dünyâsı’nı uyararak şöyle demektedir: “Kızıl Çin, komünizmin katı metodlarının bir kısmını terkederken ve Doğu Türkistan Türklerine, bazı hürriyetler tanırken, an’anevi istilâ ve asimilâsyon politikasından zerre kadar taviz vermemektedir. Çin’in Türkiye ve İslâm dünyası ile münâsebetlerini geliştirmesinin ardında, iki milyon kilometre kareye yakın Doğu Türkistan topraklarını Çinli muhacirlerle doldurmak ve 30 milyona yakın Türk’ü eritmek siyaseti yatmaktadır. Çünkü, dış politikasının temel prensibi; “uzaktakini oyala, yakındakini ez” şeklindedir. Aziz Türkiyemiz ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki münasebetlerin gelişmesi, millî menfaatlerimiz istikametinde elbette faydalıdır. Ancak, bu münâsebetler, Doğu Türkistan’ın unutulmasına sebep olmamalıdır.”
Ne yazık ki, Türkiye, uzun zaman, Türkiye hâricindeki Türklere kayıtsız kalmış; onlarla işbirliği yapmak şöyle dursun, Türk birliğinden söz edenleri “Turancılık” ile suçlanmıştır. Şimdilerde de, maalesef, Türkiye’nin, dünya Türklüğü ile, kültürel, sosyal ve iktisadî işbirliğinin yeterli olduğu söylenemez. Çünkü; içteki fuzulî tartışma ve çekişmeler, Türk Dünyası’yla gerekli irtibatı sağlayamamamıştır.
Başta Türkiye olmak üzere; bütün Türk Dünyası Devletleri kendilerine çekidüzen vermeli, mes’elelerini bilen, ‘ilmî, kültürel ve siyâsî heyetler’ teşkil ederek, sür’atle, karşılıklı temaslara başlamalıdırlar. Bu heyetler; hem kendi mensubumuz devletler nezdinde, hem bu sömürgeci, asimilasyoncu ve baskıcı unsurlarla ve hem de hür dünyayla sıkı temaslarda bulunarak, yerine göre uzlaşmacı ve yerine göre de Birleşmiş Milletler Teşkilâtı vâsıtasıyla, yaşanan bu elîm hâdiselere çâre arama yoluna gitmelidirler. İhmâle gelmeyen vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz asla unutulmamalıdır!..