Türkistan

İkinci Dünya Savaşında Türkistanlı Askerler

H

resim

itler Almanyası ile Stalin Rusyası arasında başlayan kanlı düello, Sovyetler Birliği sınırları içerisindeki Türk Topluluklarına bağımsızlık için önemli bir şans idi. Sovyet Ordusu’nun ön saflarında görevlendirilen Türkistan Asıllı askerlerin önemli bir bölümü en ön cepheye sürüldükleri için daha savaşın ilk günlerinde Almanlara esir düşerken, kendi komutanlarının niyetini fark edemeyenler bedelini hayatı ile ödeyerek Sovyet savaş zayiatı olarak kayıtlara geçti. 

Savaşın birinci ayı bittiğinde beklediklerinin çok üstünde Türk asıllı grubu esir olarak cephe gerisine getiren Almanlar, Türkiye’nin de yönlendirmesi ile ‘’Türkistan Lejyonları’’ hayali ile kandırılan bu birlikler Alman tarihine küçük bir detay, Sovyet tarafında vatana ihanet ve Türkiye’ye kahramanlık hikayesi olarak yansıdı. Kendi üniformaları, komutanları, marşları, sancakları ile savaş içinde yer alan Türkistanlı askerler çeşitli cephelerde son ana kadar Almanya için savaştılar. 

İki diktatör arasında kendilerine müsaade edilen alanda başkalarının isteği oyunu oynamaya zorlanan ve çok azı hayatta kalabilen Türkistanlı gençler başarmasa da, bir hayalin canlı tutulmasında önemli rol oynadılar. Fark ettikleri tek gerçek, onları kullanan her iki diktatör ideolojinin de hayallerindeki Hür Türkistan’a hiç bir zaman müsaade etmek istemedikleriydi. Lejyonlarda görev alan ve savaş esiri kamplarında hayatını kaybeden yüz binlerce Türkistanlı genç, Medeni Avrupa’nın karanlık tarihinin sayfalarına ‘’İkinci Dünya Savaşı’nın Kayıp Türkleri’’ olarak geçtiler.

Mecburi Askerlik ve Esaret

Almanların 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne Karşı savaş açmaları sonucunda Türkistan’dan büyük miktarda askere alınmalar başladı. 1941-1943 tarihleri arasında Türkistan’dan 4.847.775 genç silah altına alınarak cephelere sürüldü. 1941 yılında 6.5 milyon nüfusa sahip Özbekistan’dan 1 milyon 433.230 kişi askere çağırıldı. Bu rakam nüfusunun  dörtte birinin askere alındığını gösterir.

Bilgi, motivasyon ve aidiyet duyguları eksik olan Sovyet Ordusu’ndaki Slav olmayan milletlerden gelen gençler, Alman saldırısından kısa bir süre sonra teslim olmaları bu cephelerde Alman Orduları’nın işini kolaylaştırmıştır. 
Tarihin en organizeli askeri güçlerinden birini meydana getiren Nazi Almanyası’nın ani saldırısı bir çok cephede Sovyet Ordularının sadece askerlerini değil, komutanlarını da kaybetmesine yol açmıştır. 

İlk etapta üst komuta kademesi ilerleyen günlerde ise en yakın kıta komutanları ile irtibatı kesilen askerlerin her gün büyük grupları halinde Alman ordularına teslim olması ciddi anlamda bir ‘’Savaş Esiri Problemi’’ ortaya çıkarmıştır. 

Bazı cephelerde esirlerin Alman askerlerinden daha çok olması ise durumu karmaşık hale getirmiştir. Cephedeki Sovyet askerlerinin durumu gerçekten çok kötü idi. Önlerinde ateş gücü yok Alman ordusu; arkalarında ise geri kaçmamaları için Rus silahlarının tehdidi vardı.

Başlangıçta basit askeri görevler verilerek test edilen Türk asıllı topluluklardan kısa zaman sonra taburlar seviyesinde birlikler teşkil edilmeye başlanmıştır. Oluşturulan birliklerin cephede kullanma fikrinin ortaya atılmasının ardından başarı ve disiplinleri ile dikkat çeken Türkistan Lejyonları kısa zaman sonra sayıları yüzbinler ile ifade edilen önemli bir askeri güç konumuna gelmiştir. 1942 yılı ortalarından itibaren bir çok cephede ‘’Türkistan Lejyonları’’ adı verilen silahlı birliklerin Alman orduları içinde görev yaptığı görülmektedir.

Kamplarda Açlık ve Ölüm

Vatandaşı olduğu ülkedeki dışlanmışlık ve nesiller boyu devam eden zulümlerin etkisi ile iki diktatörün kanlı savaşında kaybolmaktansa teslim olmayı tercih eden Türkistan Türklerinin sayısı giderek artınca, Almanyanın esir kaplarındaki kapasiteisnin yetersizliği korkunç ölümleri de beraberinde getirmeye başladı. 

1941 yılı kışındaki sadece iki aylık dönemde hayatını kaybeden Sovyet Askeri sayısı yarım milyonun üzerindedir. Sovyet askerlerinin ölümleri birinci derecede sağlıksız beslenme, hastalıkalara karşı alınmayan tedbirler ve kamplardaki baskılar. Esirleri kaldığı barakalarda bir yatağı bazen üç-dört kişinin paylaşması, zaman zaman toplu esir kabullerinde yerlerdeki beton üzerinde yatan insanların bir çoğunun yaşamaktansa ölümü seçtikleri de esir kamplarının olağan genel bir durumudur. 

Ölüm oranları ile verilecek bir örnek olarak sadece Czestochova kampına bakmak yeterlidir. 1942 yılının ilk dört ayında bu kamptaki 90 bin Kızılordu askerinden sadece 3 bini hayatta kalmayı başarabilecektir. Dönemi yaşayan esirlerden olan Kırımlı Cengiz Dağcı Uman Kampı’nda yaşadıklarını hatıralarında;

‘’Kampta ölenlerin sayıları günden güne artıyordu. Cesetler barakardan çıkarılıp tuvalet olarak kullanılan çukurların az ötesine yığılıyordu.  Bakınca cesetlerden sanki bir duvar oluşuyordu. Esirler bu durumu görüyorlar ama sesli bir tepki verildiğinde kendilerine de ateş edilir korkusu ile sadece susuyorlardı.’’

Kamplardaki korkunç ölümlerin kurtulmak istedikeleri komünist rejimden pek farkı olmadığını anlayanların tek yapabilecekleri kadere razı olmaktı. Akşam konuştuğu arkadaşının  sabah cenazesini kaldıranlardan biri olan Cengiz Dağcı, esirlerin kamplara ilk geldiği gün yiyecekler hakkında şunları söylüyor;

‘’ Esirler önce kampın önündeki meydanda toplandı. Bir Alman yetkili kırbacı ayakkabısına vurarak anlatmaya başladı, 

-Her esir günde 50gr. Ekmek, yarım litre su ve yarım litre çorba alacak.
-Kampta dikenli tellere 5 metreden fazla yaklaşılmayacak, yaklaşanlara ateş açılacak,
-Akşam saat 19.00’dan sonra kamplarda kimse konuşmayacak, ses gelen barakalara dışarıdan ateş edilecek,
-Karanlıkta ateş yakmak, sigar içmek yasaktır. Emirlere uymayanlara kulelerden ateş edilecek.’’

Savaş Sonrası

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Türkistan asıllı askerler için yeni bir kaçış dönemi başlamıştır. Teslim olan Naziler ile birlikte onlara destek olanları da suçlayan müttefikler, Yalta’da Stalin’in isteği doğrultusunda her esiri kendi ülkelerine teslim etmeyi kabul edince Türkistan Lejyonu mensupları için yeni bir tehlike ortaya çıkmıştır.

Can korkusu ile bir anda yer altına inen onbinlerce lejyon mensubundan Almanya sınınrları içerisinde kalabilenler izlerini kaybettirerek Amerika ve Türkiye’ye ulşabilmeyi denemişlerdir.

Aldıkları siyasi eğitimler sonucu yaşadıkları sürece antikomünist fikirler ile Türkistan asıllı mültecileri bir arada tutmaya çalışan lejyon mensupları, ilerleyen dönemin soğuk savaş yıllarında Türkistan Hürriyet Mücadelesi’ne önemli katkı sağlayan simalar olarak ortaya çıkacaklardır.

Kendilerini Amerika, İngiltere  ve Türkiye’ye atabilen veye uzunca bir dönem Almanya’da gözden kaybolmayı başarabilen Ahad Andican’ın adlandırması ile ‘’Hariçte Türkistan Mücadelesi’’nin canlı tutularak gelecek nesillere aktarılmasında önemli rol oynayacaklardır. Ruzi Nazar, Baymirza Hayit, Veli Kayyum Han, Halis Kanatbay, İsakcan Nazirkul ve İkram Han Hüseyin Türkistan Milli Mücadelesi’nin bayraklığını yaşadığı müddetçe devam ettiren nadide şahsiyetler olarak uluslararası alanda önemli çalışmalara imza atmışlardır.


İlgili Gönderiler

1 / 63