A
dı Altıngül… Onunla Gavhar Ana türbesinde karşılaştık. “Gavhar Ana kim?” diyenlere hemen belirtelim… Hoca Ahmet Yesevi’nin ablası. (Bazı kaynaklarda kızı diye anlatılsa da türbedeki tabelada ablası olarak geçiyor.) Küçük yaşta annesi ölünce Hoca Ahmet Yesevi’ye annelik eden Gavhar Ana o yıllarda “Şifacı Ana” olarak nam salar zira bölgede ne kadar hasta varsa onun kapısında derman arar. Topladığı otlarla ilaçlar yapan bir halk hekimidir Gavhar Ana…
Gavhar Ana, Türkistan ile Otrar arasındaki bir köyde medfun. Bu ziyaret aslında gezi listesinde bulunmuyordu lakin Türk Kazak Uluslararası Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz Tomar Hoca’yı ziyaretimizde kıymetli dostum Dr. Fatma Sönmez sohbet arasında, Gavhar Anayı ziyaret etmeden Türkistan gezisinin eksik kalacağını söyleyince, Cengiz Hoca lütfedip aracını bizlere tahsis etti ve ikimiz Gavhar Ana türbesine gitme imkânına kavuştuk.
Dr. Fatma’nın türbe içinde Kur’ân-ı kerim okumasının ardından uzun süre türbenin önünde kuş sesleri eşliğinde ruhumdaki uğultulara kulak verdim. Anadolu neresi Türkistan neresi? Gavhar Ana’nın kızları için mesafenin ne önemi vardı ki?
Aradan uzun mu uzun asırlar geçmişti. Neredeyse asırlarca bu topraklarda soydaşlarımız kendilerini, mazilerini, inançlarını, tarih ve kültürlerini unutsunlar diye ölümcül adımlar atılmıştı. Ancak her türlü baskıya rağmen soydaşlarımız genetiğini yeni baştan kavramış ve ayağa kalmıştı. İşte tarih, maneviyat, kültür, inanç böyle bir şeydi.
Gavhar Ana türbesinden ayrılmaya hazırlanıyorduk ki yeşillikler içindeki çeşmenin başındaki o sevimli kadın “Hoş gelmişsiniz!” diye el salladı bizlere. Biz kendisini türbedar zannetmiştik. Yanına gittik. 60-65 yaşlarındaki Altıngül Anne, Türkiye Türkçesiyle Kazak Türkçesi arasında bir Türkçe ile konuşmaya başladı. Bu nasıl bir sıcak konuşmaydı böyle!
“Ben sizin Prezidentinize mektup yazdım. Kendisini rüyamda gördüm. Osmanlı Sultanları gibiydi. Dünya lideri olmuştu. Erdoğan, dünya lideri olursa dünyada hiçbir problem kalmaz, dünya cennet gibi olur, bütün kötülükler biter ona selamlarımı götürün” dedi.
Altıngül Anne, Bişkek’ten gelmiş Türkistan’a. Sırf Gavhar Ana’yı, Hoca Ahmet Yesevi’yi, Arslan Baba’yı ziyaret etmek, dua etmek için bunca yolu katedip gelmiş Türkistan’a. “Kırgız mısınız?” diye soruyorum, Kazak olduğunu söylüyor.
Binlerce km uzaktaki bu ak topraklarda, bu kadim atalar diyarında tıpkı Anadolu anaları gibi konuşan, onlar gibi şefkatle ve sevgiyle bizleri sarıp sarmalayan bu Müslüman Türk kadını Altıngül Anne, çok duygulandırıyor beni.
Biz Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar olan bu kadar geniş topraklarda yaşayan bütün analarımıza, kızlarımıza, kadınlarımıza neden gül ismini bu kadar çok vermişiz acaba? Her şeyimiz değişmiş lakin güllü kadın isimleri hiç ama hiç değişmemiş! Çünkü kadın güldür bu kültürde, kadın çiçektir, kadın kaç yaşında olursa olsun bir evin has bahçesidir, güzel kokusu, huzuru ve bereketidir…
Gavhar Ana türbesinin bahçesinden ayrılmak zor geliyor bana. Türkistan, Ahmet Yesevi Hazretleri demek her şeyden önce. Kazakistan’ın huzur ve maneviyat yüzü demek, aydınlığı, yüz görümlüğü demek. Şehrin maneviyatına özel önem veren, büyük bütçeler ayıran Kazakistan Cumhuriyetini tebrik ediyoruz. Şimdi bu kutlu beldelere, atalar diyarına bizim bütçeler ayırma zamanıdır.
Avrupa şehirlerinden alamayacağınız feyzi, tadamayacağınız huzuru Semerkant, Buhara, Türkistan ve Hive gibi şehirlerde bulacağınızı iddia ediyorum… Tarih ve medeniyet sizleri bekliyor! Gidiniz, görünüz ve hissediniz…