Kültürümüz

Feryadname

A
merika’yı yeni bir iş umudu olarak görüp, dünyanın her tarafından oraya giden insanlar gibi Türkiye’den de çalışma maksadıyla Amerika’ya gidenler oluyordu. Son yüzyılda Osmanlı toprakları üzerinde savaşlar genellikle mağlubiyetle sonuçlanıyor ve kaybedilen topraklardan Anadolu’ya doğru akan göçmenlerin de etkisiyle Anadolu halkı misyonerlerin telkin ettiği bol paralı ve maceralı hayallere kapılarak gruplar halinde Yeni Dünya’ya yani Amerika’ya göç ediyordu. 
Harpten yıllar önce Amerika’ya giden orada yerleşen, iş kuran ve yıllarca çalışan Kayserili bir grup Osmanlı vatandaşı, gazetelerde gördükleri Osmanlı Hükümeti’nce yayınlanan seferberlik emirlerini görerek duygulanırlar ve vatan sevgilerini engelleyemeyip her şeyden vazgeçerek ülkelerine dönüp düşmana karşı savaşmaya karar verirler. Ülkelerine dönmek için seçtikleri araç maalesef bir Fransız vapurudur. Amerika kıtasından ayrıldıktan bir ay sonra vapur Fransa’nın Marsilya limanına ulaşır. Diğer bütün yolcular karaya çıkarken bizim yurttaşlar alıkonarak çıkışlarına izin verilmez. Birkaç saat sonra bir karakolda enterne edilen bu vatansever insanlar ne olduğunu bir türlü anlayamamaktadır. Oysa kendileri yoldayken, Kasım 1914’te Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne ve bir hafta sonra da Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya savaş ilan ettiğinden haberleri yoktur. Böylece yolculuğun ortasında “Sivil Osmanlı Esiri” durumuna düşmüşlerdir. Hoyratça davranışlarla Marsilya’dan Korsika Adası’na gönderilerek oradaki esir kampına kapatılırlar. 
Çok büyük zorluklarla Osmanlı Devleti’nin Bern Büyükelçisi Fuat Selim Bey’e İsviçre’deki Almanya elçiliği yardımıyla ulaştırdıkları ve ancak dört yılda Osmanlı Hariciye Nezareti’ne ulaşabilen ve kendilerinin “Feryadname” adını verdikleri, (yıllar sonra da arşivde bulunan) mektupta şunlar yazıyor:
Feryadname
Bern Osmanlı Sefiri Fuat Selim Bey’e:
“Beyefendi bizler Osmanlı Anadolu’sunun Kayseri sancağına bağlı Develi kazası ahalisindeniz. Uzun zamandır geçimimizi sağlamak için Amerika’da çalışmaktaydık. Mukaddes vatanımıza kavuşmak hevesiyle ve gazetelerde ilan edilen seferberlik emri üzerine harp ilanından evvel konsolosluğa giderek pasaportlarımızı aldık. Fransız vapuruyla Marsilya’ya geldik. Marsilya’da polis pasaportlarımızı alarak bizleri enterne etti. Meğer bizler vapurda gelirken, Türkiye ile Fransa arasında harp ilan olunmuş. 
Marsilya’ya geldiğimizde de konsolosumuz buradan ayrılmıştı. Memlekete gitmek için müsaade vermediler. İtalya’ya, Bulgaristana ve Yunanistan’a dahi yol vermediler. Birkaç gün evvel de polisler gelip, zorla paralarımızı aldılar ve beş yüzden fazla Alman ve Avusturyalı savaş esiriyle beraber Fransa’nın Korsika Adası’na getirip esir kampına kapattılar. Dikkatinizi çekebilecek bir diğer husus da verdikleri yiyeceklerin yenecek bir hali yoktur. Ne yapalım, takdir-i ilahi böyleymiş. Cenabı Hak bizi bir an evvel bu bedbahtlıktan kurtarsın, amin. 
İbadetlerimize dair hiçbir şey yapamıyoruz. Ne namaz, ne oruç. Türklerin bulunduğu başka bir esir kampına gitmek için müsaade istedik, bir cevap alamadık. Afedersiniz, Anadolu lisanımızla yazdığımız mektubumuzu mektup değil feryadnamemiz olarak telakki ediniz. Cümlemiz istirham ile bizlere bir imdat etmenizi rica ederiz.”
Esir kampında yazılan mektupların kontrol edilebilmesi amacıyla yalnızca Fransızca veya Almanca yazılması için izin verildiğinden ve yurttaşlarımız da bu dilleri bilmediğinden ne ailelerine ne de Türk makamlarına durumlarını iletebiliyorlardı. (Bu mektubun da Bern Sefirimize gizli yollardan ulaştırıldığı anlaşılıyor.)
Bir süre sonra Korsika’dan Türklerin bulunduğu başka bir esir kampına gitme istekleri kabul edilen bu Osmanlı vatandaşları bundan sonraki mektuplarını “La Chartrouse” esir kampından yazmışlar. Mektubu Paris Barış Konferansı için Fransa’ya gelen Osmanlı Heyeti’nin Başkanı Damat Ferit Paşa’ya iletilmeyi başarıyorlar.

İlgili Gönderiler

1 / 62