Kültürümüz

Sarıkamış Sehidlerinin Taş Mezarları

1

resim

914 yılında Birinci Cihan
harbinde Sarıkamış çevresinde
Allahüekber Dağları’nda on binlerce şehit cesedi açıkta kalmış ve çürümüştür.
Ruslar, 1915 yılının baharında, karlar erimeye başlayınca, hastalıklardan
korunmak için, bu cesedleri toprağa gömmeye başlamışlardır. Bunun için, meskun
yerler yakınlarında bulunan şehit cesedlerini, çevre halkına toplattırmışlar.
Toplanan bu şehit cesedlerini, açılan geniş çukurlara doldurmuşlardır.

Bu doldurma işlemi,
normal bir ölünün defin işleme tarzında değil de, toplanmış ağaç tomrukları
gibi istif edilmiş ve çukurlara rastgele atılmış ve binlerce şehidin doldurulduğu
bu çukurlar toprakla örtülmüştür. Bunun gibi birçok yerde, toplu şehit yığını
veya mezarlıkları yapılmıştır. Bunların bir kısmının yeri bilinmektedir, fakat
şehid sayısı bilinmemekedir. Bir kısım toplu mezarın yeri hiç bilinmemektedir.

1915’de bölgenin Rus
valisi Zibovich, Müslüman köy ileri gelenlerine talimat vermiş: ‘’Şehidlerinizi toplayınız, defin ediniz
masraflarını ödeyeceğiz’’
diye. Köylüler yakın çevrenin şehit cesedlerini
toplayıp defin işlemini yapmışlardır. Bozat köyü imamı Molla Mustafa,
şehidlerin topluca cenaze namazını kıldırmıştır.

Ulaşılamayan dağdaki
şehitler çürüyüp iskelet halinde kalmışlardır. Bu toplu mezarları bilen çevre
halkı, şehit yığınlarının, ayaklar altında çiğnenmemesi ve zamanla unutulmaması
için, onların etrafını taşlarla çevirmişlerdir. Yani binlerce şehidin yattığı
bir adanın etrafı, tarla çit duvarına benzer tarzda kuru taş duvar biçiminde
çevrilmişlerdir.

Bu mezarların, harçsız
kuru çevre yığınlarından başka bir işaret yoktur. Ruslar, yakın bölgeler için
böyle bir uygulama yapmışlardır. Uzakta ve dağlardaki cesedlere gitmemişler,
onları toplamamışlardır.

Seneler sonra, dağlarda
çürümüş şehit iskeletlerinin yakınlara gidilmiştir. Daha sonraki yıllarda,
çevre halkı, iskeletleri zaman zaman toplamaya girişmişlerdir. Çünkü, yayla
olan bu dağlar, aynı zamanda otlak alanıdır. Uzaktan bakıldığında, beyaz, kuru
çalı zannedilen bu kemikleri toplamak suretiyle, otlak alanları da bir bakıma
temizlemiş oluyorlardı.

Yayla temizliği yaparken
toplanan bu kemikler toprağa gömüldüğünde ‘’Tarla
Mezarlar’’
meydana gelmiş oluyordu. Bu tarla mezarların etrafıda kuru taş
duvarla çevrilmiştir. Çünkü bu yaylalarda bol miltarda serbest taş vardır. Yayla
temizliği sırasında bu  taşlar da
toplanıyordu. Böylece oluşan tarla içindeki mezarlarda kaç şehit yattığı
bilinemez. Şehidlerin isimleri ise asla! Devlet, şehit kemiklerini toplamayı,
1957 yılına kadar ciddiyetle ele alamamıştır.

Ancak 1957 yılında Canip
İskilipli Paşa, dağlarda sahipsiz kalan bu şehit kemiklerini toplattırmıştır. O
bölgede 9.Tümen komutanlığı görevini yürüten Canip İskilipli Paşa, Sarıkamış
muharebelerinin yapıldığı dönemde genç yaşında, o muharebelere iştirak etmiş
dolayısıyla bir ‘’Sarıkamış Gazisi’’
imiş. İşte bu Paşa dağlarda kalmış şehit kemiklerini toplattırmış, askeri
Cemselerle taşıtmış ve Eski Sarıkamış köyüne getirmiştir. Tepeler halinde
yığınlar meydana getiren bu kemikler, bu köyde toprağa verilmiştir. Burada büyük
bir anıt mezar da vardır.

Yayla temizliği yapan
çevre halkı ve çobanlar ise, toprak zeminde tarla tipi mezarlıkları yaptılar ve
daha sonra çok kayalık zemindeki şehit iskeletlerini toplamaya başladılar. Toplanan
bu kemikleri kayalık zemine gömmek mümkün olmamıştır. Ancak, binlerce şehidin,
büyük yığınlar oluşturan kemiklerini gömmek için, o derece büyük hendekler
açmak gerekiyordu. Kayalık zeminde, çobanların ve çevre halkının hendek açması
mümkün değildir. Aynı hizmeti devlet de yapmayınca, iş yine halkın omuzlarına
yüklenmiştir. Halk ise bu işin kolayını bulmuştur:

Zeminde geniş ve derin
hendek açılamıyor. Bu işi hendek açmadan yapmak lazım. Şehit kemikleri yer  yer toplanmış ve istifler meydana
getirilmiştir. Bu kemikler tepeciklerinin üstleri düzeltilmiş, yayılmış, üstü
düzgün yığınlar haline getirilmiştir. Halk, çimen istifi yaparken bu metodu
kullanmaktadır zaten. Etrafta bol miktarda kalın ve ince taş vardır. İşte bu
kemik yığınlarının çevreleri, bu taşlarla kuru duvar örercesine çevrilmiştir.
Kısaca kemik yığınlarının çevreleri koruma altına alınmış oluyor.

Sıra geliyor üstlerini örtmeye:
Toprak bulmak imkansız olduğundan, kemik yığınlarının üstleri de çevredeki
taşlarla örtüldü. Böylece kemik yığınlarının çevreleri ve üstleri taşla
kapanmış oldu. İstifin otruduğu zemin de taştır zaten. İşte her yanı taş olan
bir toplu mezarlık. İçinde şehit kemikleri olduğu için bu yığına mezarlık demek
lazım. Her yanı taşla kaplı olduğu içinde bunlara ‘’Taş Mezarlık’’ denmiştir. Bu taş mezarlıklardan da bir hayli vardır
o bölgede…

Kısaca zemin oyulup, gömme işlemi
yapılamayınca, taş zeminin çevresi yükseltilip şehit kemikleri, taşlık zeminin
bağrına yerleştirilmiş oldular. Zeminin yarılıp şehitleri bağrına çekmesi, bu
olamyınca, zeminin yükseltip istif halindeki şehitleri kaplaması, bağrına
alması. Her ikisi de aynı şeydir. Yapanlardan Allah razı olsun!

Türk milletinin devletten
beklentisi şudur: Savaş bölgesindeki yaylaların, dağların ve düzlüklerin bütün
yolları yapılmalı, bütün mezarlıklar koruma altına alınmalı ve hepsi şehit
mezarlığına yakışır hale getirilmeli. Anıtları dikilmeli, halkın ve gelecek
nesillerin ziyaretine açılmalıdırlar. Ayrıca ziyaretler kolaylaştırılmalı,
teşvik edilmelidir.

Bugün bu işleri
kendilerine vazife edinmiş bir dernek ve bir kişi vardır: Aslen Bardızlı olan,
kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez, Sarıkamış Dayanışma Grubu ile beraber,
ayrıca da kendi adına araştırmalar yapmakta, şehit mezarlıklarını meydana
çıkarmaktadır. Toplu şehit mezarlıklarını ve taş mezarlıklarını büyük çapta
meydana çıkarmışlardır. Bir kısım mezarlıklara anıtlar diktirmekte. Ayrıca bu
savaşla ilgili her türlü belgeyi araştırma, toplama ve arşivleme işlerini de
yürütmektedir.

Editörün Notu: Bu kitabın
yazarı Ahmed Rıza İrfanoğlu’nun babası İsmail İrfanoğlu bu savaşa iştirak
etmiştir.

Kaynak: Allahuekber
Dağları’ndan Sibirya’ya.

İlgili Gönderiler

1 / 62