M
eşhur seyyah Abdürreşid İbrahim ‘’Âlem-i İslâm’’ isimli kitabında Tokyo’da tanıştığı bir Türk’den şöyle bahsediyor:
Bir gün Tokyo etrafında dolaşmakta idim, ahbaptan biri tesadüf ederek ‘’ Şu köyde bir Türk var, geçende sizinle görüşmeyi arzu ediyordu’’ dedi. Türk kelimesini işittiğim gibi hemen bende bir memnuniyet hâsıl oldu ki; tarif edemem, aylarca Müslüman görmemiş, ‘’ nerede acaba?’’ diyerek adresini öğrendim. Hemen aramaya gittim, tarif olunduğu gibi buldum.
Ahmed Fazlı esasen Türk asıllı imiş, Mısır’ın Kahire şehrinde doğmuş, orada eğitim-öğretim görmüş ve askerî mektepte tahsilini tamamlamış, mükemmel İngilizce ve Fransız lisanlarını bilir; Arab edebiyatı mükemmel, gayretli bir genç olup, Sudan muharebesinde de bulunmuş; İngilizlerin zalim gayelerine vakıf olduktan sonra, o mezalim içinde yaşamaktan ise vatanını terk ile gurbeti seçmeyi daha uygun görmüş.
Evvela izinli olarak Japonya’ya seyahat etmiş, orada bir kaç ay ikamet ettikten sonra Tokyo civarında Nippori isimli ufacık bir Japon köyünde, bir Japon kızıyla evlenmiş, sonra eşi ve kayınvalidesiyle beraber Mısır’a gelmişler, Kahire’de muhterem zevceleriihtida ettiği (müslüman olduğu) gibi, iki sene kadar da ikamet ederek biraz da Arabça öğrendikten sonra tekrar Japonya’da zikri geçen köye dönmüşler. Halen orada ikamet etmekte bulunuyorlardı. Fazlı Bey aynı köyde iki ufak ev satın almış, birinde kendi ailesiyle ikamet eder, diğerini kendine gelir edinmek için kiraya vermiş; bu suretle yaşamakta idi.
Biz artık kendi evimiz gibi her zaman gelip gider olduk. Fazlı Bey mükemmel İngiliz lisanı biliyor, fazıl bir gayretli, bu gibi bir zatın Japonya gibi bir memlekette boşboşuna vakit geçirmesi caiz olmayacağı aşikârdır.
Bir gün Kont Okoma ile müzakere esnasında, Fazlı Bey’in Vaside Üniversitesi salonunda İslâm dîni hakkında bir konuşma yapması hususu müzakere olunmuştu. Bunun üzerine Japonya’nın başşehri Tokyo’da Fazlı Bey Vaside Üniversitesinde bir konferans verdi. Fazlı Bey İngiliz lisanında İslâm dîninden bahsederek gayet tafsilatlı bir konuşma yaptı. Mecliste hazır iki bin kadar kişinin tamamı üniversite talebesi idi. Ne yazık ki ben İngiliz lisanı bilmediğimden benim için konuşmanın manasını olsun zaptetmek mümkün olmadı. Fakat konuşma tarzını arz edeceğim. Zira bu konuşma, İslâm tarihinin en parlak sayfalarını işgal edecektir.
Fazlı Bey gayet yakışıklı, uzun boylu, azaları mütenasip bir adamdır: Sakal, bıyık, saç tamamen tertemiz traş olmuş, güzel Avrupa elbisesi giymiş, o büyük salonun tam orta yerine kurulmuş konuşma kürsüsüne geldiği zaman iki bin üniversite talebesinin alkışları içinde çehresinde irfan nûru parıldıyordu. Önce bir kerre eğilerek talebeyi selamladı. Müteakiben masa üzerinde bulunan ince uzun değneği eline alarak Hazreti Muhammed’in pak adını zikrettikten sonra, yarım sağ dönerek arkasında duvarda asılı Asya haritasından değnek ucuyla Mekke-i Mükerreme noktasını göstererek: ‘’ Bugün konuşmamızda bahsedeceğimiz İslâm dîninin menbaı şurasıdır’’ buyurdular.
Sonrada konuşma esnasında aynı tarzda İslâmiyet’in hangi tarihte nerelere kadar yayıldığını göstererek tam üç saat devam etti. Arada- sırada sürekli alkışlar içinde tebessümle bir nezaketle temenna etmeleri beni bütün bütün meftun etmişti. Fazlı Bey hakikaten iman nûruyla aydınlanmış bir delikanlıdır. İnsan kendine baktıkça bakacağı gelir. Bir kahramandır. Bütün fikri İslâm dînini misyonerlerin saldırılarına karşı müdafaa etmektir.
Mister Karlayl’ın Hazreti Peygamber hakkında yazmış olduğu risaleyi daima mütalaa etmiş, Hazreti Muhammed’in nübüvvetinin doğruluğu hakkında Karlayl’ın sözlerinden iktibas eder, konuşma esnasında da kendisine işaret olunan zatın sözlerinden şahit getirirdi. Fazlı Bey konuşmasının sonunda şu sözleri söyledi:
‘’Biz dînimizi kimseye cebren teklif etmiyoruz. Tecavüz edenlere karşı müdafaa etmek de vazifemizdir. Bu sebeptendir ki: Buradaki konuşmanın manası ekseriyetle savunmaya yönelik olmuştur, eğer hakikati beyan sadedinde söylemek icap ederse diyeceğimiz söz bir sözdür: Güneşin ışığını isbata hacet yoktur.’’
Fazlı Bey sürekli alkışlar içinde konuşma kürsüsünden indi. Ben meclisin sona ermesine müteakip orada bulunanlardan birçok telebeye ‘’ Fazlı Bey’in konuşmasını nasıl buldunuz?..’’ diye sordum. Hep memnuniyetlerini izhar ettiler. İşte İslâm gençlerinde nasıl yüksek fikirli zevat var!…İnsan bu gibi kahramanları gördükçe iftihar eder. İslâm tarihinin sayfalarında mühim bir yer tutacak vakalardan biri de bu olacaktır.