Muhteşem Mimarimiz

Semerkan’ta Şaheser Bir Külliye: Şah-ı Zinde

K

resim

ur’an-ı Kerimin “Allah yolunda ölenlere ölüdür demeyiniz” hükmü gereğince (Bakara, 154. âyet, Al-i îmran, 168. âyet) Semerkand’lılar Hazreti Peygamber’in bu yakın akrabasının daima canlı olduğunu kabul ederek ona “Şah-ı Zinde” demişlerdir. “Kıyamet gününde üç zümreye şefaat edilir: Peygamberler, âlimler, şehîdler.” Ve “Ölülerinizi iyi kimselerin arasına defnediniz” hadis hükümleri gereğince de “Şah-ı Zinde” nin çevresinde XIV. ve  XV.yy’dan itibaren büyük bir kabristan teşekkül etmiştir. 

Uluğ beyin yaptırdığı ihtişamlı kapıdan girilince geniş basamaklı merdivenlerle önce mescide ulaşmaktadır. Daha sonra, iki tarafında münhasıran hanımlar için etüt ve inşa edildiği hemen belli olan fevkalade zarif türbeleri bulunan dar gölgeli, bazen merdivenli taş döşeli sokaklarla bu muazzam nekropol devam etmektedir. 

En tepedeki eski birkaç türbe Timur devrinden öncedir. Diğer türbeler “Emir Timur”un ailesine aittir.
Yol üstündeki ilk türbe Emir Hüseyin’e aittir. Tarz ve üslup olarak diğer türbelerden farklıdır. Onun hemen yanında Halil Sultan’ın  ve Timur’un kız kardeşi Şirin Bike Aka’nın türbesi yer almaktadır. Yolun sol tarafında yer alan ve uzun boynu ile enteresan bir kitle etkisi bırakan türbe İznikli Kadızade Rumi’ye aittir. Onun niyazda bulunur şekilde ondan biraz daha da hemen yanında Timur’un hanımı “Tüman Aka” dinlenmektedir. Onu takiben türbe Koca Ahmet Paşa’nın türbesi ve kabridir. 

Kutluk Türkan Aka’nın (1371) türbesini. ondan 9 yıl sona vefat eden Emirzade’nin (Emir Burunduk) türbesi takip eder. Kapısını iri mukarnasların bezediği Türkan Ahirim türbesi, bu türbeler bahçenin en güzel, kompozisyonu mükemmel yapılardan biridir. Türbelerde plan şeması sadece köşe adetlerini değiştirerek aynı kalırken mimari düzenleme daima farklı tutulmuştur. 

Aynı çağda fakat farklı tarihlerde yapılan  türbelerin cephe tarçınilerinde ısrarla birbirine benzememeye gösterilen gayret, bugün de pek geçerli olan hanımlar arasındaki, ‘benimki kimseninkine benzemesin’ iddiasından kaynaklanabilir.

Selçuklu türbelerinde görülen iki katlı uygulama bu türbelerde genellikle terkedilmiştir Alt katta bulunan cenazelik kısmı üst kattaki yön belirleyici mihrap girintisi, türbelerin çoğunda yoktur. Daha önce türbenin içinde bulunan çini sandukalar şu anda yerlerinde değildir. Çini bezemelerdeki çeşitlilik zengindir. Türkân Akanın girişindeki iri mukarnaslar, Selçuklu yapılarındaki mukarnaslı nişleri hatırlatmaktadır. Bu türbelerin en etkileyici tarafları bezemelerindeki detaya inen, fakat bütünlüğü kaybetmeyen, farklı yüzey ve değerdeki çizgi, desen ve renklerin bütünlük fikrini güçlendiren durumlarıdır. 

Şöyle ki, Türkân Aka türbesi cephesinde konturları meydana getiren karşılıklı eğri ve düzler, birbirleriyle zıtlaşarak bütün üzerinde dengeleyici bir etki yapmaktadır. Net ve belirgin dış konturların kenarındaki koniklik, bu yüzeylerin aldığı ışık-gölge ile cepheye derinlik sağlamakta ve güneşin seyrine göre  cepheye bir günde üç-beş farklı görüntü kazandırmaktadır. Bu özellik; motiflerin plastik etkisini arttırmakta ve mimari ahenkle birlikte hareket ederek kütleye seyrine doyulmaz bir heykel boyutu kazandırmaktadır. 

Türkistan Sanat Motifleri

Neredeyse her cephede kullanılan ve bulunduğu cephelerde hareket kazandıran rozetlerin menşei gerilere gitmektedir. Türkistan sanatının İslami devir öncesi kullandığı ve İslami devirde de kullanmayı sürdürdüğü motifler bu rozetlerde boyut kazanarak devam etmektedir. Kainatı oluşturan ay-yıldız ve güneşi anlatan bu semboller daima sonsuzluğu çağrıştırmaktadır. Bu sebeple de daha çok dini yapılar da kullanılmaktadırlar. Cephe üzerinde farklı yükseklikte düzenlenmiş çini yüzeyler aldıkları ışık-gölge ile kütleye küçük kıpırtılar kazandırmaktadır. Bu küçük kıpırtılar manzume içinde bazen fevkalade etkileyici olabilmektedir.

Türbe cephelerini oluşturan motiflerin istiflenmesinde uygun bir düzenleme dikkati çekmektedir. Genellikle kıvranan rumi motiflerin yer aldığı yüzeylerin (etrafını çevreleyen konturlar) düz ve sert çizgilerden oluşmakta, meydana gelen zıtlaşma, cephede plastik değeri yüksek alanlar ortaya çıkarmaktadır. Bütünlüğü sağlayan ve karmaşıklığı önleyen unsur bu olmalıdır.

Türbelerin düzeni de rastgele yapılmamıştır. Ana merkez olarak Kussem bin Abbas’ın kabri alınmıştır. Arazinin topografyası ile hiç oynanmadan ve ondan çıkan ışınlar doğrultusunda gelişen diğer mekânlar boylere bir merkez oluşturduktan sonra, ana yola doğru bir sokak teşekkül ettirmiştir. Türbelerdeki bu mimari çeşitliliğe ve bezemelerdeki olağanüstü zenginliğe rağmen, ortak bir anlayış, bir tema birliği dikkat çekecek seviyededir. Türbelerin hanımlar için düzenlendiği ve boyutlandırdığı, bezendiği hemen anlaşılmaktadır.Bu husus bir kültür zenginliğidir rütbenin kime ait olduğunu bilmeden bu cepheyi seyreden ve türbeden içeri giren kişi bu mekânın kim için düzenlendiğini anlayabilmektedir. 

Köhne Ürgenç’teki Turabek Hatun türbesinden Ahltat’dâki Erzen  hanım türbesine, Niğde’deki Hûdâvent Hatun türbesinden, Kayseri’deki Huand Hatun Külliyesine ve Karamandaki Hatuniye Medresesinin portalinden süslemesine kadar uzanan şaheserler Türk mimarisinde “türbe” şubesinin hanımlar için özel bir bölüm teşekkül ettirildiğini hissettirirler. “Şah-ı Zinde”nin kabrinin birbirinin içinden geçilerek ulaşılan üç mekân halinde düzenlenmiştir. İlk iki mekân iki küçük mescittir, “İbn Abbas”ın sandukası üst üste konmuş üç mikâptan müteşekkil ve firuze mavisi çinilerle kaplıdır.

İlgili Gönderiler

1 / 14