Bu kent her şeyiyle bana yabancı
Caddeler binalar bütün insanlar…
Öyle hasretim ki ezan sesine
Ararım çevremde minare cami
Lakin takılırım çan kulesine
Her semtin muhteşem kilisesine
Yad el elemleri sarar içimi
Uzaklarda yurdum! Burdan çok uzak
Her mevsimi güneşli masmavi göklü
Camili kubbeli kümbetli köşklü
Ozanlı garipli kervansaraylı
Hele insanları: Alpli Giraylı
Yok haber onlardan baba evinden
Bu yüzdendir halim kopuk bir yaprak
Herşey benden çok uzakta! Çok uzak
Gözlerim daima engine dalar
İsterim ki her an ana yurdumda
Dağları dumanlı yaslı Kırım’da
Duvarında mavzer ve Kur’an olan
Ata ocağında bizim konakta
Bir bakır sinili sofra başında
İftar beklenilsin dua edilsin
Ve sessiz sedasız yemek yenilsin
Sonra şadırvanda abdest alınıp
Hep birlikte teravihe gidilsin
Uyansam her sabah ezan sesiyle
Görsem Ayşeciği su testisiyle
Ninemi yaşmaklı namaz kılarken
Dinlesem dedemi Kur’an okurken
Başımı huşuyla yastığa koysam
Sonra toparlanıp yola koyulsam
Yahut günün şavkı vururken camdan |
Heybetli sesiyle çağırsa babam
Anam da kalk yavrum aslanım dese
Tutup elleriyle omuzlarımdan
O müşfik haliyle sarılsa öpse
Semaver kaynarken ocak başında
Dünya Türklüğünden Türk tarihinden
Bozkurt’tan Turan’dan söz etse dedem
Sonra Türklük için etse de niyaz
Gözlerinden akan yaşını görsem
Evet! Yurdum burdan çok uzak
Bir ferahlık yahut bir şevk umarak
Düşerim yollara akşam üstleri
Hep böyle çaresiz yollardan beri
Her zamanki gibi yorgun ve bitkin
Artırıp yükünü hasta kalbimin
Her an heyecanı gözlerimde yaş
Görmek ümidiyle bir Türk bir dildaş
Dolaşırım Paris caddelerini
Yorgun akan Sen’i köprülerini
Bir Karakış vakti Sen kıyısında
Kafamın içinde Türklük ülküsü
Ruhumu kavuran yurt hasretiyle
Böyle göçeceğim ebediyete
Donmuş cesedimi bulup çöpçüler
Defnedilmek üzere götürecekler
Kimim ben neyim ne bilecekler…! |