Dil ve EdebiyatŞiirlerimiz

Fâtih’e

Fâtih’e

İşte tuğran, işte Feth’in arması;
Saçlarında taşır zafer perisi.
Dokunulmaz ona eller ürperir;
Bir arslan kudreti titriyor kında,
Kabzasında gibi sıcaklığı elinin
Bir ordu heybeti var kılıcında.

Babanı sevince garkettiğin gün,
Edirne’de Ezân-ı Muhammedîyle
Boşa vermemişti sana adını
Seni ve ordunu öven Resûl’ün.

Her biri bir ırka yetecek kadar
San’atkâr, bahâdır, âdil sultanlar
Ancak senin torunların olabilirdi.

Muhibbî’nin ihtişamlı adaletinde,
Sultan Selim Hân’ın, o yıldırımların—
Gözlerini kamaştıran şahlanışında,
Ve altın ilhamlarında bir bestekârın
Devam eden bir cevher vardı senden…

Farklı değil gemilere emrinde
Dalga dalga denizlerle karalar;
Sahralarda yelken açıp uçacak bir gün
Deryalara sultan olan torunları var…

Sinmiş gibi dokunduğun herşeye
Bir başka güzellik, başka bir esen,
Asırlarca pırıl pırıl kitablarında
Gözlerinin nûru mudur şu harelenen?
Şimdi kubbe kubbe Boğaz, Marmara,
En derin gururla hurda yükselen,
Bu Türk ve müslüman diyarda. türbe’n.

Allah’a yükselen kubbelerdedir
Renk renk, nakış nakış dualarınız;
Bâzan karanfildir, bâzan lâledir
Güller çinilerle temiz ruhumuz…

Atlarının yelesine benzemek için
Enginlerde hâlâ koşar beyaz dalgalar;
Denizlere uçuşuna özenir gezer
Ufuk ufuk, sarhoş gibi hâlâ bulutlar…

Gizli bir mûsikî olur yayılır
Her akşam hâtıran tâ ufuklara;
önünde Dîvân’ın gibi açılır,
Her. ânda, bir başka renkte Marmara.

Her bahar, bir sabah gün başka doğar;
Dallar, büyülenmiş gibi, titreşir;

Bir derin ürperiş gezer sularda;
En büyük gününü yaşar bu şehir…

Her bahar, bir akşam, gün başka batar,
Sarar ufukları bir sihirli renk,
—Asırlar ötesi dün kadar yakın:—
Tekbir seslerinde boğulur erir
Sanki son duası gene Bizans’ın…

Bir türkmen atında o genç kasırga,
Dolaşır bir ânda bütün sûrları;
O beyaz nur, gezer, şehri garkeder
Huzura, sükuna ve itimâda…

Akşam değil, bu, kanad gölgesidir
inen perde perde Yedi-Tepe’ye.
Taptaze hâtıran şimdi dolaşır
Kalbinde her şeyin, denizin, dağın…
Sanki bıraktığın yerde otağın!

Her bahar, bir sabah gün başka doğar,
Zafer türküleri gelir enginden,
Yavas yavaş; ufuklarda açılır
Bir bahar gecesinin büyük sedefi:
Fethin incisidir şimdi yükselen;
Ne bu doğan her zamanki günümüz,
Ne serpilen bildiğimiz yedi renk.

Batan günler kadar güzel ve vakuur,
Bu zaferin ey bahtiyar şehidi,
Ulubatlı’m, bu gün için doğmuştun.
Bir ipek yastıktır sana kayalar;
Dudaklar.nda tebessüm, şehâdet, huzur,
Bulutlarla, rûhun’a sarmaş dolaş
Başucunda en şereflisi sancakların:
Gittikçe yükselir, gittikçe büyür,
Baştan başa göğü sarar gibidir;
Bu manzara gözlerinde ebedîleşir…

Yiğitim, ufuklar ve akşamlar gibi,
Bir âleme kapandı gözkapakların.
Başucunda dalgalanan; bu sancak,
Bir büyük paşanın elinde yarın —
Otranto’da tıpkı böylecesine,
Şafaklar dolusu dalgalanacak…

Her bahar, bir akşam gün başka batar,
Hisâr’dan adını okur yıldızlar,
Sarar ufukları bir büyülü renk;
Kapında —bir millet gibi her biri—
Târih’in en büyük cihangirleri:
Ellerinde taçlarından bir çelenk.

 

Nihad M. Çetin

 

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128