Medeniyetimiz

Küçük Kerim Onbaşı Annesini Bulabildi mi?

I
 .Cihan Harbinde Erzurum Cephesinde Ruslarla Çarpışan Sivaslı Yedek Subay Rıfat Erdal’ın Hatıralarından…    
     …
Kıtaya gelişimden 15 gün sonra, 31 Ocağı, 1 Şubat 1915’e bağlayan gece yarısı, sol tarafımızdan ve 10. Kolordu cephesinden şiddetli ateş sesleri gelmeye başladı. Bizim cephemizden de Rus taarruzunu bekliyorduk. Bizim cephemizde sükûnet vardı. Kısa bir süre sonra, alayımızla beraber yürüyüşe geçtik.
Güneş doğarken alayımız Erzurum’un Kars kapısına yaklaşmıştı. Kalelerde top sesleri susmuş, şiddetli piyade ve makineli tüfek ateşleri işitiyor ve Erzurum ovasına doğru bir çok süvarinin ilerlemekte olduğu dürbünle görülüyordu.
10. Kolordu cephesi bozulmuş, Karagöbek tabyası düşmüş, Ruslar ilerlemeye başlamıştı. Bizim kolordu ricat ediyordu. Bizim tümene Haydarı boğazından ricat etme emri verilmişti. Hemen istikametini değiştirip, bütün bağlı birlikleri ve üç alayı ile birlikte Haydarı boğazına girdik. Bağırsak deresi denilen dar bir vadinin içinde yürüyorduk.
Vadinin iki tarafı yüksek dağlarla çevrilmiş olduğundan çığlar uçuyor, büyük bir bina kadar kar kitleleri, düştüğü yerdeki asker ve hayvanları öldürüyordu. Bu gibi tehlikeli yerlere yakışmadan evvel bir manga asker havaya yaylım ateş yaptırıyor, hava ihtizazından [titremesinden] bu kar kitleleri düşüyor, tehlikeyi bu suretle önlemeye çalışıyorduk. Tabiatla mücadele ederek akşam üzeri Sakalıkesik köyüne ulaştık.
Bu köy, 50 – 60 evli bir köydü. Erzurum kalelerine güvenerek halkı hicret etmemişti. Taburumuzun bölükleri evlere ve ahırlara yerleşmeye çalışıyordu. Bütün tabur zâbitam bir ahır köşesine sığındık. Taburumuzun 2. Bölüğünde Erzurumlu, ihtiyat zabit vekili (asteğmen) Fethullah Efendi isminde bir arkadaşımız vardı.
Fethullah Efendinin evi cephane deposuna yakınmış. Cephanelik düşman eline geçmesin diye berhava edilince Fethullah Efendinin evi de yıkılmış, karısı iki çocuğu ile ortada kalmıştı. Kaldırım taşları üzerinde iki çocuğu ile oturan karısı O, birliğiyle ayrılırken “Fethullah, bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” diye inliyordu. Ama Fethullah Efendi bu sese şöyle cevap vermişti: “Ben askerim, vazifem vatan müdafaasıdır, sizi Allah’a emanet ediyorum.”
Sakalıkesik köyünde sığındığımız ahır köşesinde, Fethullah Efendi bir kenarda ağlıyordu. Biz onu teselliye çalışırken, Fethullah Efendinin 7-8 yaşlarında bulunan oğlu Kerim, taburun ağırlığını taşıyan mekârecilerin [yük hayvanlarının] yanında içeri girmez mi?   
Mekâri çavuşu Fethullah Efendiye:
“Oğlunuzu getirdik” dedi. Baba oğul birbirine sarıldılar. Daha sonra Fethullah Efendi, mekâri çavuşuna bu çocuğu niçin getirdiğini sordu. Çavuş, Erzurum’dan çıkınca çocuğu yolda bulup taşıyarak hay vana bindirdiklerini ve Erzurum’a Rus askeri girmiş olduğundan, çocuğu Erzurum’a götürüp anasına teslim etnıek mümkün olmadığından, beraberlerinde getirdiğini söyledi. Yaptığımız incelemeye göre bizim tabur Erzurum’dan ayrıldıktan sonra anasının yanında oturan küçük Kerim, “babamı bulacağım” diye anasının yanından ayrılıp askerler arasında dolaşırken, taburun mekâri çavuşu çocuğu tanıyıp bir hayvana bindirerek almış, getirmiş.
Fethullah Efendi bu durum karşısında çok müteessir olup tekrar ağlamaya ve “Çocuğum, anandan niçin ayrıldın, ben harp halinde seni nasıl taşıyabilirim?” diye feryat etmeye başladı. Biz çocuğun tekrar Erzurum’a anasının yanına gönderilmesi mümkün olmadığı için tabur ağırlığında taşınmasını ve müsait bir zamanda Erzincan veya Sivas’a gönderilip bir aile nezdine veya yatılı bir okula yerleştirilmesinin mümkün olacağını söyleyerek, Fethullah Efendiyi teselliye çalıştık.
Fethullah Efendinin şehadeti
Çocuğu bir müddet tabur ağırlığında taşıyarak Gökdere sırtlarına geldiğimiz zaman, havaların ısınması üzerine Fethullah Efendi çocuğunu yanına getirmiş, siperlerde baba oğul beraber yatıp kalkmaya başlamışlardı. Taburun bütün subayları çocuğu seviyor, okşuyorduk. Hatta kendisine bir de fahrî onbaşı rütbesi vermiştik.
Fethullah Efendi tabur kumandanlığına bir dilekçe vererek, çocuğunu Sivas’a götürüp yatılı bir okula yerleştirmek üzere izin istemişti. Rusların taarruzundan bir gün evvel, Fethullah Efendiye tümen kumandanlığınca 15 gün izin verildi. Hazırlığını yapıp ertesi günü hareket etmek isterken, o gece sabaha karşı Ruslar hücuma geçti. Bütün tabur siperlere girmiş ve muharebe başlamıştı.
Fethullah Efendi 2. Bölük zabiti idi. Benim bulunduğum 1. Bölükle yan yana siperlerde idik. Rusların sabaha karşı bizim ileri karakollara taarruzu üzerine, ileri karakollar siperlere çekilmişti. Fethullah Efendi siperin üzerine çıkıp Rus kuvvetlerini görmek ve nereden geldiklerini tespit etmek için elinde bulunan tenvir [aydınlatma] tabancasını ateşler ateşlemez, Rusların bu ışığa ateş etmeleri üzerine Fethullah Efendi göğsünden vurulmuş ve siperin içine düşerek şehit olmuştu.
Bunu haber alınca siperden sipere atlayarak Fethullah Efendinin şehit düştüğü sipere gittiğim zaman, mübarek şehit ruhunu Yaradan’a teslim etmiş, kanlar içinde yatıyordu. Oğlu küçük Kerim de babasının üzerine kapanmıştı. Çocuğun eli yüzü kan içinde olduğundan, ben onun da yaralı olduğunu zannederek çocuğu kaldırıp her tarafını yokladım. Yarası olmadığını ve babasının kanları olduğunu anlayarak onu bir askerin sırtına verip tabur ağırlığına gönderdim. Mübarek şehidi de kanayan yarasıyla siperlerin arka tarafına defnettik.

İlgili Gönderiler

1 / 48