Yüzbaşı Selahattin, Harbiye’den mezun olduktan sonra teğmen olarak Osmanlı ordusuna katıldı. Çanakkale ve Birinci Cihan Savaşı’na iştirak etti. Balkan Savaşı’nda yaralandı. Balkan Savaşı’ndaki hazin bir hatırasını aşağıda okuyacaksınız.
Editör:
stanbul sokakları facialarla doluydu. Her gün Bulgar
zulmünden kaçan Rumeli halkı vapurlarla İstanbul’a doluyor, kolera, tifüs gibi
hastalıklar kol geziyordu.
Hastanelerde yatacak yatak ve verilecek ilaç
kalmamıştı. Rumeli’de katliam devam ediyordu. Yanya, İşkodra, Edirne kaleleri
de düşmüştü. İstanbul’da Türk subayı gören Rum ve Ermeni çocukları
bağırıyorlardı:
– Zabit zabit, Bulgar geliyor, kaç!..
Yollarda görülen manzara havsalaya sığmayacak kadar feciydi. Bir sürü ölü, olduğu gibi kalmış, kokmuş, bir kısmını köpekler yemişti. Suratlarına bakınca mezardan fırlamış sanılacak insanlar sopalarına dayanarak yürümeye çabalıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğunun payitahtına 45 kilometre mesafede bulunan yüz bin kişilik ordu; aç, sefil, bakımsızdı. Tifüs, kolera, dizanteri, askeri kırıp geçiriyordu. Ne ilaç yeterliydi, ne doktor, ne hastane…
Hele köyler, köylüler, muhacir kafileleri, yürekler acısıydı.
Yolda giderken üç dört kişilik bir kafileye rastladım. Başlarında seksenlik bir ihtiyar… Kırık bir kağnı arabasında eşya namı altında yırtık pırtık şeyler… Bir kaç koyun… Bir köpek… Arabanın yanında genç bir kadın… Kucağında bir çocuk… Hem ağlıyor, hem yürüyor.
İhtiyar, benim kendileriyle alakâdar olduğumu görünce:
– Efendi, dedi, biz Çorlu muhaciriyiz. Ordu kaçarken biz de katıldık. Ama onlar çabuk gitti. Biz geri kaldık. Bulgar bize yetişti. Damadım genç bir delikanlıydı. Onu gözümüzün önünde öldürdüler. Kızıma tecavüz ettiler. Kız aklını kaçırdı. Ne söylesek anlamıyor, dinlemiyor. Üç gün önce de kucağındaki çocuğu dondu. Şimdi ölüdür. Ama mütemadiyen bebeğe meme vermeye çalışıyor. Sen söylesen belki bir işe yarar.
Kadına yaklaştım:
– Kızım çocuğun ölmüş, onu bırak… dedim.
Kız bana bir süre vahşi hayvan görmüş gibi baktı. Sonra çocuğunu fırlattı attı.
Kaynak: Yüzbaşı Selahattin’in Hatıraları – İlhan Selçuk