K
imileri aç ve susuz bırakılarak, kimileri öldürülüp Peruçats Gölü’ne ya da Drina Köprüsü’nden nehre atılarak, kimileri kendi evlerine hapsedilip topluca yakılarak, kimileri tecavüz edildikten sonra kurşunlanarak, kimileri…
Kısacası akla hayale gelmeyecek kadar vahşi işkencelerle katledildiler.
İşte her 11 Temmuz’da değil, 11 Temmuz’u hatırladığım her zaman burnum sızlar, gözlerim yaşarır, acılarım depreşir, duygularım kin ve nefrete dönüşür. İçime sığmaz olurum, dua ederim, lanet okurum.
Bu kinim ve nefretim; bu insanlık faciasını gerçekleştiren sadist ruhlu Sırp canilere olduğu kadar, buna zemin hazırlayan ve müsaade eden Birleşmiş Milletler-GK, NATO, AB gibi kuruluşlar ile ABD öncülüğündeki Batı emperyalizminin uygulayıcılarınadır.
Çünkü:
8372 Müslüman Boşnak’ın sistematik bir şekilde katledildiği Srebrenica, 16 Nisan 1993’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla “güvenli bölge” ilan edilmişti.
Bu kararlarına sahip çıkmadılar ve “küresel sistem”in Balkan politik çıkarları uğruna o kanlı cehenneme bilerek müsaade ettiler.
Kadın, yaşlı, hasta, çocuk, bebek demeden soykırım gizli değil, tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti.
Her ne kadar egemen güçlerin güdümündeki “Lahey Savaş Suçluları Mahkemesi” bir tiyatro olsa da, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olan Srebrenica vahşetinin “SOYKIRIM” olarak kabul edilip hukuksal olarak tescil edilmiş olması bakımından önemlidir.
Fakat bütün bunlar içimizdeki acıyı dindirmeye yetmedi, yetmez…
Çünkü; yüreklerimizin parçalanmasını önleyemedi, kalplerimizdeki burukluğu gideremedi, zihnimizdeki fotoğrafı silemedi, zulmün dehşetini unutturamadı.
Bugün 20. yılında Srebrenitsa Soykırımında şehit düşenleri rahmetle, minnetle yâd ederken, bu vahşetin canilerini ve bu canilerin önünü açanları, onlara destek verenleri binlerce kere lanetliyorum.
Ey Srebrenitsa! Sen içimizdeki dinmeyen acının adısın. Seni unutmadık, unutmayız ve asla da unutmayacağız.
Rusya’nın vetosu ve Batılıların timsah göz yaşları..
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) bir kınama metni oylandı. Oylama sonucunda 15 Güvenlik Konseyi üyesinden 10’u Srebrenitsa katiamını soykırım olarak tanımlayan ve kınayan metni onayladı. Çin, Venezuela, Angola, Nijerya çekimser oy kullandı. Konseyin daimi üyesi Rusya ise metni veto etti.
Elbette Rusya vetosunu kınıyorum ama bu metni hazırlayıp sunan Batılı ülkelerini de aynı derecede kınıyorum. Çünkü asıl onlar bu vahşetin baş sorumlularıdır. Şimdi ise her zaman yaptıkları oyunu tekrarlayarak çirkin yüzlerini gizlemek için timsah gözyaşları döküyorlar.
Kınamak yetmez. “Küresel güçler” yaptıkları ihaneti kabul edip önce özür dilemeli sonra ailelerine tazminatlar ödenmeli ve daha sonra Bosna Hersek’teki kirli ve çıkarcı politikaları ile Müslümanları asimile etme girişimlerine son vermelidirler.
“Srebrenica Soykırımı” konusunda siyasilerimizin ortak tavrını kutluyorum.
Başbakan Sayın Davutoğlu’nun 20 anma merasimine katılmak üzere Türkiye adına katılıyor olması takdire şayan bir olaydır.
Başkanı İsmet Yılmaz’ın yönettiği TBMM’de mecliste 4 siyasi parti temsilcileri söz alarak Srebrenitsa Soykırımı’nı kınadı. Bu gün yapılacak anma törenine yine tüm partilerin katılma kararı almış olması çok anlamlıdır.
Böylece HDP ilk defa bir ortak tavra katılmış oldu. Dileriz bu olumlu tavrını sürdürerek terör örgütü ile de alınacak kararlara benzer yaklaşımın içinde olur.
Srebrenitsa’yı düşünürken bugüne bakıyorum…
“İnsanlık Tarihinde Kara Bir Leke Srebrenica Soykırımı” adlı kitabın o günleri düşünen yazarı olarak bu günlerde yaşananlara bakıyorum. Görüyorum ki; insanlığın unutulduğu bu tip facialardan ders çıkarılmadığı gibi gafletten kurtuluşa, uykudan uyanışa doğru bir yönelme de yoktur. En büyük dersi alması gereken İslam dünyası, beklenen uyanışı ve dirilişi gerçekleştiremediği gibi, etrafını kuşatan ihanet çemberini kıramamıştır. Maalesef kendi içinde Srebrenica’yı yaşayarak ibretlik durumlara düşmüştür.
Çünkü sığındığı kavramlarla kurtuluşa ereceğine inandığı gibi o beynelmilel kuruluşlara hâlâ güvenmeye devam ederken, gerçekte ise intihar ettiğinin farkında bile değiliz.
Bunca vahşet, bunca katliam, bunca zulüm, nasıl anlatılabilir bilemiyorum? Hâlâ Srebrenica ve Hocalı soykırımlarını anlayamamışız. Öyle acınası bir haldeyiz ki; Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Keşmir’de, Suriye’de, Irak’ta tezgâhlanan emperyalist güçlerin oyununu göremiyoruz ya da görmek istemiyoruz.
Maalesef şer güçlerin entrikalarına oyuncak olduk, birbirimize düştük, yılgın, bitkin ve biçareyiz. Rabbim içinde bulunduğumuz şu mübarek günlerin hatırına bizi kurtuluşa erdirsin, ufkumuzu açsın, irademizi güçlendirsin, gafletten uyandırsın, aklımızı kullanmayı lütfetsin. Âmin…