Sultan Abdülhamid Han

Abdülhamid Han’ı İçten Vurdular!

D

resimış mihrakların yıllarca
çalışmaya ve masrafa rağmen alt edemedikleri Abdülhamid Han’ı bu sefer   içeriden yıkma planları sahneye konuldu. 1890
yılında bir kısım Harbiye ve Askeri Tıbbiye talebelerinin teşebbüsü ile gizlice
kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti aslında, ileride II. Abdülhamid Han’ın
tahtından indirilmesi gayesiyle teşkil olunmuş bir hareket idi.

Devletinin yanında ve hizmetinde
olması gereken asker bir kez daha siyasetin içine çekiliyor yabancıların oyuncağı
haline geliyordu. Nitekim Ermenilerin ortaya attığı “kızıl sultan” iftirası, bunlar tarafından da kullanılmaya başlandı.
İttihatçı Prens Sabahaddin Bey, Abdülhamid Han’ın Ermeni katili olduğunu
söyleyecek kadar ileri gitmişti.

Ermeni ve Yahudi meselesi yüzünden
bütün basın ve Avrupa kamuoyu tamamen aleyhine geçmişti.   3. Ordu’daki Talat Bey, Enver Bey, Niyazi Bey
ve benzeri genç subayları da arasına katan İttihat ve Terakki Cemiyeti, II.
Abdülhamid Han’ı tahttan indirebilmek için Ermeni, Bulgar, Arnavut vesair terör
örgütleri ile birlikte hareket ediyorlardı. Hareketlerine karşı çıkanlara mürteci
damgasını vuran İttihat ve Terakkiciler, II. Abdülhamid Han’a temel hükümleri
zaten yürürlükte olan Kanun-ı Esasi’yi tamamen yürürlüğe sokmak ve Meclis’i
açmak üzere baskı yaptılar.

Neticede 23 Temmuz 1908’de II.
Meşrutiyet ilan edildi. Çok geçmeden 31 Mart Vakası adı verilen ihtilal ile de
Sultan II. Abdülhamid Han’ı 27 Nisan 1909’da siyaset sahnesinden
uzaklaştırdılar. İttihatçı liderlerden Talat Bey, silah tehdidi altında Meclise
hal’ kararını aldırmıştı. Ardından da içinde hiç Müslüman Türk bulunmayan dört
kişilik heyete (Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni Komitecisi Aram Efendi, Arnavut
Esad Toptani Paşa ve Gürci Arif Hikmet Paşa) hal’ kararını II. Abdülhamid Han’a
tebliğ ettirdi.

Abdülhamid Han’ı tahttan
indirdiklerinde büyük bir bayram havası estiren İttihatçılar çok geçmeden asıl
bayramı Türk ve Osmanlı düşmanlarının yaptıklarını gördüler. Onlar sadece maşa
olmuşlardı. On yılda on milyon kilometrekarelik koskoca devleti eritip bitirip
yurt dışına kaçacaklardır. Türk tarihi bir kez daha şu değişmez gerçeği
yaşayacaktır.

Bizsiz bize yetmezdi güçleri

Bizimle güçlenerek yettiler
bize

 

Sultan II. Abdülhamid Han ise bu
acı dolu yılları, işbaşında olmadığından, ancak uzaktan ıstıraplı ve kederli
gözlerle izleyebildi. Atalarının kurduğu bu yüce devletin. birkaç gafil devlet
adamı elinde yok edilmesine mâni olamamanın hüznünü, muhtemelen yüreğinin
derinliklerinde duydu. 10 Şubat 1918 tarihinde 76 yaşında vefat etti. Kabri
bugün İstanbul Çemberlitaş’ta bulunan II. Mahmud Türbesi içindedir.

Kendisinin en büyük hasımlarından
olan filozof Rıza Tevfik, onu müstebit diyerek kötüledikten sonra iktidara gelen
İttihat ve Terakki liderlerinin, kendilerine muhalif olan herkesi ya
öldürmeleri veya ölümle tehdit etmeleri karşısında şu gerçeği ifade etmekten
kendisini alamayacaktır.

Sen hafiyelerle dem sürdün
ancak

Bunlar her tarafa kurdu
salıncak

 

İlim, imar ve siyaset adamı olan
bu büyük Osmanlı hakanını halkı da çok sevmişti. Hal’inden birkaç gün önceki
son selâmlığında; “Padişah’ım çok yaşa”
âvâzeleriyle yeri göğü inleten halk, gerçekten samimi idi.

Neticede II. Abdülhamid Han
darbesi öncekilere hiç benzemiyordu. Onun tahttan indirilişi ile Osmanlı
devleti de aslında fiili olarak askıya alınmıştı. Vahideddin Han’ın tahta
çıkarılışı son ve sistemli darbeyi indirmek içindi. II. Abdülhamid Han darbeye
karşı durmadı. Kardeş kanı akıtılmasın diyerek saltanattan bir anlamda feragat
etti.

Sonrasında dünya onu siyasetin
neredeyse bir numaralı adamı olarak okuyacaktı. Dönemindeki devlet adamları
onun dâhiyane siyasi tarzını parlak cümlelerle methedeceklerdi.

İngiliz Henry F. Woods Paşanın şu ifadeleri tarihe kazınacaktı:

“Kendisiyle tanışmak imkânını bulan herkesin itiraf ettiği gibi Abdülhamid
Han büyüleyici bir karaktere sahipti. Tahttan düşürülmemiş olsaydı, Avrupa
devletlerinin halen yaralarını sarmaya çalıştığı o büyük felaket (I. Dünya
Savaşı) meydana gelmiş olmayacaktı. Aksini farz etsek bile Abdülhamid Han,
büyük bir ihtimalle Türkiye’nin tarafsız kalmasını sağlayarak memleketine bir
zafer hediye etmiş olacaktı. Bunu iddia etmekle kâhin sayılmamalıyım.”

Buna rağmen II. Abdülhamid Han,
Cumhuriyet yılları boyunca da Ermeni teröristlerinin ağzıyla kızıl sultan ve
müstebit diye anılmaya devam edecektir. Onun saltanat yılları ise istibdat
devri diye kitaplarda okutulacaktır.

Neden?

Çünkü İttihatçı kadrolar üç
kişiden ibaret değildi. Cumhuriyet döneminde de etkin noktalarda
bulunuyorlardı. Bilhassa Abdülhamid Han’ın dini inancına ve yaşantısına
Osmanlının Ehl-i sünnet akidesine karşı çıkanların eserleri revaçta idi.

Tarihin ters yüz edildiği bir
dönem başlamıştı. Osmanlı devleti gibi bir anlamda Osmanlı tarihi de biçildi.
Doğru yanlıştan ayırt edilemez hale geldi.

Bu sebeple nice tarih
araştırmacıları: “II. Abdülhamid anlamak
her şeyi anlamaktır”
dediler.

Peki, onlar doğru anlıyorlar
mıydı?

Maalesef hayır!..

İlgili Gönderiler

1 / 17